Türkün Yüce Tarihi | Genel Kültür - Tarih Sitesi
turk milletvekilleri meclisten nasil kovuldular
Türk Milletvekilleri Meclis'ten nasıl kovuldular?
Rum liderliği dış dünyaya yaydığı yalanlarda, Türk milletvekillerinin, devlete isyan ederek, Meclis'ten kaçtıklarını iddia etmektedir. Oysa gerçekte Türk milletvekilleri ölümle tehdit edilerek meclisten kovulmuşlardır. 1963 saldırıları ile birlikte can güvenliği nedeni ile meclise gidemeyen Türk milletvekilleri, ortalığın biraz sakinleşmesi üzerine meclise dönmek istedikleri zaman, Rum yönetiminden aldıkları yanıt, "Gelirseniz Can Güvenliğinizi Garanti Edemeyiz" şeklindeydi. Bu durum 1965 yılı yaz aylarına kadar devam etti. 50 kişilik ortak Meclisin 35 üyesini oluşturan Rum milletvekilleri anayasaya aykırı olarak tek başlarına toplanıp, gayrı meşru kararlar aldılar.
Bu arada anayasaya aykırı olmasına karşın Rum Milli Muhafız Ordusu (R. M. M. O.)"yasasını" çıkarıp, yasa dışı bir ordu kurdular. Yunanlı subayların bu yasa dışı orduda görev yapma, yargılama ve hizmet koşullarını düzenleyen hukuk dışı yasalar yaptılar. Polis, jandarma ve belediye yasalarını diledikleri gibi değiştirdiler. Türk halkının anayasada tanınan haklarını gasbettiler. 21 Temmuz 1965'de ise Seçim Yasasını değiştireceklerini ilan ettiler. Getirecekleri değişikliklerde, sadece Rum Cumhurbaşkanının, Rum Bakan ve Milletvekillerinin görev süresinin uzatılması, öngörülmekteydi. Yapacakları ikinci önemli değişiklik ise Türk ve Rum milletvekili adaylarının tek bir listeden seçime girmeleri, bu listelere Rum ve Türklerin birlikte oy vermesi ve ayrı seçim bölgelerinin birleştirilmesiydi. Bunun anlamı Türk adayların ayrı liste çıkarma ve Türk halkının kendi temsilcilerini seçme haklarının fiilen yok edilmesi demekti. Birleşik listelerden aday olacak Türklerin hiç bir zaman seçilme şansı olmayacaktı. Çünkü Rumlar nüfus olarak çoğunluktaydı. Bunun bir diğer anlamı da Türk adayların Rum partilerinden seçime girmelerini zorlamaktı.
Böylece Türk halkının özerkliği, meclisteki temsil hakkı, politik eşitliği ve tüm anayasal hakları fiilen yok edilerek devlet, Rumların egemenliğinde ÜNİTER bir yapıya büründürülecek ve Türkler de Maronit, Ermeni, Latinler gibi önemsiz birer azınlık durumuna indirgenecekti.
Türk Milletvekilleri bu anayasa dışı tutum karşısında 22 Temmuz 1965 tarihinde yeniden Meclis Başkanı Klerides'e başvurarak, Meclis çalışmalarına katılmalarına olanak sağlanmasını istediler. Klerides bu istemi reddetti. Bunun üzerine BM Genel Sekreteri'nin Özel Temsilcisini arabulucu koyan Türk Milletvekilleri Klerides'den randevu talep ederler. 23 Temmuz 1965 sabahı BM Barış Gücü'nün koruması altında Rum işgali altındaki bölgeye geçip Klerides'le görüşen Türk Milletvekillerinden A. M. Berberoğlu, Ümit Onan ve Ramadan Cemil, bir kez daha Meclis çalışmalarına olanak sağlanmasını isterler.
Klerides ise bunun 3 koşulla mümkün olacağını belirtir:
1-Türk milletvekilleri, Rum temsilcilerin 1963-1965 döneminde tek başlarına geçirdiği (anayasaya aykırı olan) tüm yasaları tanıyacaklardı.
2-Bundan böyle geçirilecek yasalarda veto ve ayrı oy çoğunluğu haklarını kullanmayıp Meclis'deki Rum çoğunluğun kabul ettikleri yasaları olduğu gibi onaylayacaklardı.
3-Seçim yasasında yapılacak değişiklikle, diğer önemli bazı yasalarda yapılması tasarlanan değişikliklere engel olunmayacaktı.
Bunun anlamı Türk halkının daha önce reddettiği 13 değişiklik maddesini kabul edip AZINLIK statüsüne indirgenmeyi, devletin tümü ile bir Rum Devletine dönüşmesini, Enosisin önündeki engellerin kaldırılmasını ve o güne kadar anayasaya aykırı olarak yapılan değişiklikleri onaylayıp anayasa dışı eylemlere ortak olmayı kabul etmesiydi. Bir başka deyişle iki yıllık direnişten sonra teslim olmasıydı. Türk milletvekilleri, bu anayasa dışı koşulları kabul etmeyip, meclis çalışmalarına katılmalarının anayasal hakları olduğunu ve Meclise geleceklerini belirttiler.
Klerides ise onlara şu yanıtı verdi:
"Eğer gelirseniz, sizi, fiziki güç kullanarak içeriye sokmam".
Ertesi gün yayınlanan Rum gazeteleri Türk Milletvekillerinin "Meclisten Kovulduklarını" ilan ediyorlardı. Türk Milletvekilleri ve Cemaat Meclisi üyeleri bu durum üzerine Lefkoşa'nın Türk bölgesinde kendi aralarında toplanarak 24 Temmuz 1965'de ikinci bir YASAMA MECLİSİ meydana getirdiler ve Türk Cumhurbaşkan Muavini ile Türk Milletvekillerinin görev sürelerini uzatan ayrı bir yasa yaptılar.
Bu yasa 26 Temmuz tarihinde Dr. Fazıl Küçük tarafından imzalanarak, basılan bir RESMİ GAZETE'de yayınlandı ve yurürlüğe kondu. "1" no'lu Resmi Gazete işte bu kararın yer aldığı gazetedir ve Kıbrıs'ta resmen iki ayrı yasama meclisinin kurulduğu tarihi anlatır. Rumlar ise 23 Temmuz 1965'de öngördükleri değişiklikleri kendi aralarında onaylayıp ayrı bir Resmi Gazete'de yayınlamışlardı. Rumların bu tutumu Türkiye, İngiltere ve BM Güvenlik Konseyi tarafından tanınma***** kınandı. Türkiye ve İngiltere Makarios'a birer sert nota verdiler, ama o bildiğini okumaya ve yarattığı emrivakileri kalıcı hale getirmeye devam etti. Bir anlamda Kıbrıs'ın ilk resmi bölünmesi böyle olmuştur. 1963'de başlayan fiili bölünme 1965'de Rumların zorlaması ile resmi bir bölünmeye dönmüttü.
Ne yazık ki ilk günler Makarios'un bu emrivakilerini tanımayan ülkeler, zaman içinde sessizce tanımaya ve bir Rum devletine dönüşen Makarios'un gayrı meşru yönetimini, Türk-Rum ortaklığına dayanan meşru yönetimmiş gibi tüm Kıbrıs'ın yasal hükümeti olarak kabul etmeye başladılar. Oysa o yönetimin, anayasanın öngördüğü Türk-Rum ortaklık devleti ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı, Türklerin gasbedilmiş devletin hiçbir organında temsil edilmedikleri, o devletin Türk halkının iradesini hiçbir şekilde yansıtmadığı ve tam bir DARBE yönetimi olduğu çok açıktı. Dünyanın kendi çıkarları gereği bunu görmek istememesi, Kıbrıs'ın bölünmesinin ve 35 yıldır kangren haline gelmesinin başlıca nedenidir.
Kaynak:www.forumgercek.com
Toplam 611294 ziyaretçi (1090654 klik) kişi burdaydı!