Türkün Yüce Tarihi | Genel Kültür - Tarih Sitesi
timar cesitleri
***Tımar Çeşitleri
Osmanli toprak düzeninde, timarlari siniflandirmak güç ve ince bir is olmakla birlikte onlari tiplerine göre birkaç kisma ayirabiliriz. Bunlar:
1. Timar arazisinin mülk olarak verilip verilmemesine göre:
a) Mülk timarlar: Anadolu'nun bazi vilâyetlerinde mevcud olan bu tip timar sâhipleri, sefer aninda yerlerine "cebelû"lerini gönderebiliyor, kendileri ise sefere istirak etmeyebiliyorlardi. Bu mükellefiyetini yerine getirmeyen timar sahibinin bir yillik geliri hazine tarafindan alinirdi. Fakat timar baskasina verilmezdi. Ölümü halinde ogluna, yoksa diger mirasçilarina kalirdi.
b) Mülk olmayan timarlar: Bunlar, hizmet mukabili vâridatinin bir kisminin tahsisi suretiyle verilen timarlardir ki, Osmanli timarlarinin çogu bu nevi'dendir.
2. Timar sahiplerinin gördügü islere göre:
a) Eskinci timarlari: Bunlarin sahipleri alay beyinin sancagi altinda sefere eserler (giderler). "Cebelî"leri ile birlikte sefere gitmek zorunda olan bu tip timarlarin mutasarriflari, sefere esmedikleri zaman timarlan ellerinden alinirdi. Osmanli toprak sisteminde bu nevi'den olan timarlar çogunlukta idi.
b) Mustahfiz timarlari: Bu timarlarin sahipleri, mensubu bulunduklari kale muhafazasinda bulunurlardi.
c) Hizmet timarlari: Bâzi serhadlerde bulunan câmilerin imâmet ve hitâbetinde bulunanlar ile saraya hizmet edenlere verilen timarlardir.
3. Verilis sekillerine göre: Timarlarin, beylerbeyi tarafindan veya Istanbul'dan verilmesine göre siniflandirilmasi ile ilgilidir. Buna göre timarlar ikiye ayrilmaktadir:
a) Tezkireli: Beylerbeyilerin, bir tezkire ile devlet merkezine teklif ettikleri timarlara bu isim verilirdi.
b) Tezkiresiz: Beylerbeyilerin, kendi beratlari ile verdikleri timarlara da tezkiresiz adi verilir.
Küçük timarlarin dagitilmasinda beylerbeyilerin selâhiyetleri büyüktü. Muhtelif eyâletlerde degisik baremlerde olmak üzere defter yazilari belirli bir rakamin altinda olan timarlarin sahiplerini beylerbeyiler kendi tugralarini tasiyan beratlarla dogrudan dogruya tâyin edebiliyorlardi. Daha büyük bir gelir saglayan timarlarda ise beylerbeyi, o timara hak kazanmis olan sipahinin eline bir "tezkire" vererek tâyinini devlet merkezine teklif eder. Bu sipahinin berati, devlet merkezinden verilirdi. Beylerbeyinden böyle bir tezkire alan sipahî, Istanbul'a giderek 6 ay içinde beratini almak zorunda idi. Aksi takdirde timarinin gelirinden faydalanamazdi.
Dogrudan dogruya beylerbeyi tarafindan verilen tezkiresiz timarlarin defter geliri düsüktür. Bunlarin en büyügü Rumeli'deki eyâletlerle (Budin, Bosna, Timasvar vs.) Sam, Haleb, Diyarbekir, Erzurum ve Bagdad bölgelerinde 6000, Anadolu ve Kibris eyâletlerinde 5000, Karaman, Zülkadiriye ve Rum eyâletlerinde de 3000 akçalik geliri olan timarlardir.
Osmanli timar sisteminde dikkat edilen hususlardan biri de tezkireli timarlarin bozulup tezkiresiz hâle getirilemeyisidir.
4. Malî durumlarina göre:
a) Serbest timarlar: Timar sahibinin "resm-i arûs", "resm-i tapu", "kislak", "yaylak", "cürüm, cinayet" vs. gibi vergileri, alma hakkina sahip bulundugu timarlardir, (dirliklerdir). Bunlar, vezir, beylerbeyi, sancakbeyi, nisanci, defterdar, divan kâtipleri, çavuslar çeribasilari, sübasilar ve dizdarlar gibi yüksek rütbeli idare âmirleri ile memur ve askerlerin has ve zeâmetleridir. Bunlar, bazi imtiyazlara sahiptirler.
b) Serbest olmayan timarlar: Böyle bir timari tasarruf eden sipahînin, serbest timar tasarruf eden gibi bir yetkisi yoktur. Onun için yukarida adi geçen vergileri kendi nâm ve hesabina alamaz.
Çesitli yönleri ile tedkik ettigimiz timar sisteminin geçirmis oldugu merhaleler ile farkli sebeblere bagli olarak aldiklari degisik isimleri gördük. Beldiceanu, kendine göre ve özellikle timar tasarruf eden kimselere göre ayri bir siniflandirma yapmaktadir.
TIMAR SISTEMININ BOZULMASI VE ORTADAN KALKMASI
Kanunî Sultan Süleyman devrinde, tekâmülünün zirvesine erisen timar sistemi, bu pâdisahin ölümünden sonra bozulma temâyülü göstermeye baslamis olacaktir. Koçi Bey (? 1640), 992 (1584) tarihine kadar timarlarin kiliç ehli elinde ve ocakzâdelerde bulundugunu, bu sinifa yabanci ve kötü kisilerin girmedigini keza timarlarin büyükler ile âyânin sepetine de girmedigini belirterek o ana kadar bir bozulma belirtisi görülmedigine isaret eder. Fakat XVI. asrin sonlarina dogru timarlarin iltizam usûlü ile verilmesi, bunun neticesinde mültezimlerin fazla kâr saglayabilmeleri için reâyâya haksizliklarda bulunmalari, bozulmanin baslangici sayilmaktadir. III. Murad (1574-1595) devrinde bozulma emâreleri, daha belirgin bir sekil almisti. Zira bu devrede eski kanunlara riayet edilmeyerek çesitli yollardan timar sahibi olan kimseler türedi. Bununla ilgili olarak Koçi Bey, "bosalan timar ve zeâmetler de eski kanunlara aykiri olarak Istanbul tarafindan verilmeye baslandi. Ileri gelenler ve vükelâ, bosalan yerleri adamlarina ve akrabalarina verip, Islâm memleketinde olan timar ve zeâmetin seçmelerini ser'-i serife ve yüksek kanuna aykiri olarak kimini mülk olarak, kimini vakif olarak, kimini vücudu sihhatta olan kimselere emeklilik olarak verip bütün zeâmet ve timar, ileri gelenlerin yemligi oldu. Bu bozukluklar, devletin en secaatli, güçlü, san ve sevkete sebep olan askerinin harap olmasina sebep oldu. Halbuki parali asker, asagi tabaka halkindan devsirilirse hiç bir yararligi olmaz. Aksine bunlar, baris günlerinde azginlik ve isyana sebep olup ser aleti olduklarindan epeyce zamandan beri taskinligin ardi arkasi kesilmemektedir. Bu beylerbeyliklerinde ve sancakbeyliklerinde, vezirlerin agalarin, müteferrika, çavus ve kâtipler zümresinde, dilsiz, cüce taifesinde, padisah nedimlerinde bölük halkinin ileri gelenlerinde bir çok timar ve zeametler olup, kimi hizmetkârlari üzerine, kimi azadsiz kullan üzerine berat çikarmislardir. Nâm adamlarinin olup, mahsûlü kendileri yerler. Içlerinde öyleleri vardir ki, yirmiotuz belki, kirkelli kadar zeâmet ve timari bu yoldan alip, ürününü kendileri yeyip, sefer-i hümâyun olunca, cebe ve cevsen yerine aba ve kebe giydirip birer semerli beygir ile sefere gönderirler. Kendileri evlerinde zevk ve safâ, seyir ve sohbette olurlar" diyerek bozulmanin sebep ve sekillerini göstermeye çalismistir.
Iltizam usûlünün dogmasi, timarlarin akraba ile yakinlara dagitilmasi ve rüsvetin ortaya çikmasi sonucu, timar sahiplerinin askere gitmemesi üzerine bas gösteren bozulmanin sebeplerini söyle siralayabiliriz:
a) Merkezî devlet bürolarinda timar kayitlarinin son derece karisik bir hâle düsmesi. Timar sahiplerinin seferlerde yapilmasi gerekli yoklamalarinin türlü tesirler altinda iyi bir sekilde yapilamamasi ve bu yoklamalarin daha sonraki timar dagitimi için iyice muhafaza edilmemesi.
b) Bos kalan timarlarin, istihkak sahiplerine verilmesi yerine bir kenara ayrilarak (sepete konarak) çesitli hileli yollarla bazi nüfûzlu kisilerin adamlarina verilmesi.
c) Is adami vasfindaki yeni timar sahipleri, sefer zahmetinden, baç ve can korkusundan halas olup safâ ve huzur içinde kâr ve kazançlari ile mesgul olabilmek için, harp zamanlarinda timarlarini bir takim aracilara, seferden dönüste bu timarlardan eski sahipleri lehine feragat etmek sartiyle, devir ve tahvil ettirmenin yolunu bulmakta idiler.
Görüldügü gibi timar sisteminde, reâyâ, sipahi ve devlet olmak üzere üç temel taraf bulunmaktadir. Bunlarin, birbirlerine karsi nasil davranmalari gerektigi, kanunnâme, adaletnâme ve zaman zaman isdar edilen fermanlarla tesbit edilmisti. Bununla beraber bu üçlünün bazan birbirlerine karsi olan yanlis davranislari, Osmanli sosyoekonomik tarihinin en önemli konusu olmustur. Bilindigi gibi dirlik sisteminde devlet, arazinin rakabesine yani çiplak mülkiyetine sahiptir. Sâhib-i arz veya timar sahibi adiyla da anilan sipahi ise devlete ait araziyi isleten, devletin reâyâdan alacagi vergileri toplayan kimsedir. Sipahi, topladigi bu paralarin bir kismini kendine ayirmakta, kalan kismi ile asker besleyip bu askerlerle birlikte seferlere istirak etmektedir. Bu durumu ile sipahi, mîrî topragi isleyen bir devlet memurudur. Bu bakimdan, reâyâ üzerinde herhangi bir tasarruf yetkisi bulunmamaktadir. O, sorumlulugu altinda bulunan topraklarda devletin otoritesini temsil etmektedir.
Reâyâ ise üzerinde yasadigi topraklan isleyip bunlarin vergisini devlet adina sipahiye vermek zorundadir. O asirlarda halkin elinde nakit para pek fazla bulunmadigindan vergileri aynî (mahsûl) olarak öderlerdi. Reâyâ bu mahsulü teslim etmek üzere kendisine en yakin pazara ***ürmek zorunda idi. Sipahi, reâyânin bunu daha uzaktaki pazara ***ürmesini isteyemezdi. Bundan baska reâyâya eziyet edilmesine, maddî ve manevî külfet yüklenmesine (angarya) izin verilmezdi. Devlet, sipahi, reâyâ üçlüsünün statüleri ve karsilikli mükellefiyetleri "Tahrir Defterleri"nin basinda yer alan sancak kanunnâmelerinde genis ve etrafli bir sekilde belirlenmistir. Ayrica siyasetnâme nevinden olan eserlerde devletin bekasinin reâyâ ile mümkün oldugu ifade edilmektedir. Nitekim Kâtib Çelebi (Düsturu'l-Amel li Islahi'l-Halel, Istanbul 1280, s. 124) söyle demektedir: "Evvela reâyâ ve berâyâ selâtin ve ümerâya vediat-i ilâhiye oldugundan gayri La mülke illâ bi'rricâl, velâ ricâle illâ bi's-seyf velâ seyfe illâ bi'l-mal, velâ mâle illâ bi'rraiyye, velâ raiyye illâ bi'l-adl."
Farkli sebeplere bagli olarak bozulmaya yüz tutan timar sisteminin islahi için, çesitli tedbirlere bas vurulmus olmakla beraber, bu gidisin önü bir türlü alinamamistir.
Kurulusundan beri, Osmanli Devleti'nin ekonomik, sosyal ve askerî tarihinde büyük bir rol oynayarak önemli bir hizmet ifa etmis olan timar rejimi, birkaç asirdan beri buhranlar içinde geçen hayatinin son safhasinda sessiz sedasiz bir sekilde ve herhangi bir sarsintiya sebep olmadan ortadan kalkti. Tarihe mal olmasi çesitli safhalar geçiren bu sistemin ilk tatbikati, 1703 senesinde Girit adasinda basladi. Ülkenin diger mintikalarindaki timarlar ise 1812 yilindan itibaren mahlul oldukça (bosaldikça) baskasina verilmemeye baslandi. Bu uygulama ile timar sahiplerinin sayisi gittikçe azalmaya yüz tuttu. Nihayet, Yeniçeri Ocagi'nin lagv edilmesi ile muntazam ve disiplinli bir askerî sinif vücuda getirildikten sonra, intizamlarini büsbütün kaybetmis olan timar sahiplerinin de eskiden oldugu gibi kendi hallerine birakilmasi uygun görülmedi. Bu sebeple H. 1263 (M. 1848) senesinde bütün timar sahipleri kaydi hayat sartiyla ve yarim timar bedeli ile emekliye sevk edilerek timar sistemine son verildi.
Toplam 612141 ziyaretçi (1092034 klik) kişi burdaydı!