Türkün Yüce Tarihi | Genel Kültür - Tarih Sitesi
osman gazi ve beylik 2
Osman Gazi ve Beylik 2
OSMAN GAZI'NIN SAHSIYETI
Osmanli tarihinin en dikkate layik sahsiyetlerinden biri olan Osman Bey, bir devlet kurucusu olarak tarih sahnesinin önemli kisilerinden biridir. Gerçekten de Selçuklu Bizans hududlarinda tesekkül eden bir uc beyliginin kisa bir müddet içinde büyüyerek tarihin akisini degistirecek bir güç ve kuvvete erismesi, yeni bir din ve kültürün tasiyicisi olarak eski Bizans Imparatorlugunun enkazi üzerinde kurulan yeni devlete Müslüman Türk damgasini vurabilmesi hadisesi, tarihçiler arasinda henüz tam anlamiyla izah edilememis bir mesele halinde münakasa edilmektedir. Tarihte benzerine ender rastlanilan bir devletin kurucusu olarak Osman Bey ve ondan sonra gelen haleflerinin sahsî meziyetleri bu gelismede büyük ölçüde rol oynamis görünmektedir. nitekim bu konuya dikkat çeken yabanci bir arastirici, Osmanli Devleti'nin kudret kaynagi olarak gördügü üç ana unsurdan birinin hükümdarlarinin sahsiyetleri oldugunu belirtir.
Bir devletin gelisip büyümesinde hükümdarlarin kabiliyet, ileriyi görüs, anlayis ve hareketlerinin önemli derecede rol oynadigi bilinmektedir. Bu durum, günümüzden önceki asirlarda daha büyük bir ehemmiyet arz ediyordu. Bu anlayistan hareketle Osman Gazi'ye baktigimiz zaman, onun gerek siyaset, gerek adalet ve gerekse halkina karsi olan sevgi ve merhamet bakimindan devrine göre özel bir yeri oldugu görülür. Bu sebepledir ki tarihler, onun, babasinin yerine geçtikten sonra Karacahisar'daki faaliyetlerinden bahs ederlerken söyle derler:
"Osman, bey ünvanini alip beyligin basina geçtikten sonra ikametgâhi olan Karacahisar'daki kiliseyi camiye çevirdi. Bir imam ve hatip tayin etti. Bir de her türlü islere bakmak ve halk arasinda meydana gelen davalari hafta sonu olan Cuma günlerinde karara baglamak için bir Molla (Kadi) seçti. Kayinbabasi Edebali ve dört silah arkadasi (kardesi Gündüzalp, Turgutalp, Hasanalp ve Aykutalp) ile istisare ettikten sonra, Seyh Edebali'nin talebesi olan Karamanli Dursun Fakih'i imam olarak tayin etti. Pazarlarda din ve milliyet farki gözetmeksizin düzeni koruma görevini de ona verdi. Bir Cuma günü Germiyan Türk Beyi Alisir'in tebeasindan bir Müslüman ile Bilecik Rum liderine bagli bir Hiristiyan arasinda çikan kavgada Osman, Hiristiyanin lehine hüküm verdi. Bunun üzerine bütün ülkede Ertugrul'un oglu Osman'in hak ve adalet severüginden söz edilmeye baslandi. Bunun sonucunda da halk Karacahisar pazarina daha çok gelmeye basladi.
Sâmiha Ayverdi'nin ifadesi ile "Müslüman Türkler aleyhine hakikatleri degistirmeyi muamele ve âdetleri haline getirmis olan Garpli tarihçiler arasinda bulunan Gibbons, zaman zaman gerçekleri teslimden de geri kalmayarak yakistirmaciliktan vaz geçer. Osmanli Imparatorlugu'nun Kurulusu adli eserinde Osmanlilar aleyhinde iftira derecesine varacak sekilde ifadeler kullanan Gibbons, Osman Bey'den bahs ederken su sözleri söylemekten de kendini alamaz: "Osman, etrafini teshir eden icazkâr bir sahsiyetti. Öyle bir sahsiyet ki, kabiliyetleri itibariyle kendisi ile rekabet edecek olanlar veya kendisinden üstün olanlar bile maiyetinde seve seve hizmet ederlerdi. Osman, isinin erbabi adamlari kullanacak kadar büyük bir adamdi. Orta kirattaki bir çok kimsenin yaptigi gibi, rakiplerini aradan çikarmak ve etrafina yalniz kendisinden asagi simalari toplamak suretiyle üstünlügünü meydana koymak ihtiyacini duymazdi. Gerek kendini, gerekse baskalarini inzibat altinda tutmayi bilirdi. Bir bina kurucu, binasindan belli olur."
Gerçekten, Osman Gazi'nin gerek hak ve hukuk anlayisi, gerekse insanlari belli bir düzen içinde disiplinli bir sekilde çalistirmasini bilmesi, onu zamanindaki birçok idareciden daha üstün bir sahsiyet haline getirmisti. Zira bina kurucu binasindan belli oluyordu. Bu sebeple olsa gerek ki halk, onun idaresindeki sehirlerin pazarlarinda haksizliga ugrama korkusu olmadan alis verisini yapiyordu. Bu da ekonomik bakimdan oldugu kadar sosyal ve idarî bakimdan da komsu ve çevre hükümdarlarin tebeasi bulunanlarin (uyrugunda olanlarin) psikolojik olarak Osman Gazi ile beyligine sempati ve hatta gipta ile bakmasina sebep oluyordu. Osman Gazi'nin, çevresindeki bir çok pürüzü ortadan kaldirip hakimiyetini tesis etmesi de bu anlayisla mümkün olmustur. Nitekim, Osmanlilar hakkindaki ilk Türkçe kaynak olarak kabul edilen Ahmedî'nin manzum eserinde:
"Oldi Osman bir ulu gâzi kim ol,
Nereye kim vardiysa buldi yol"
seklindeki ifadesinden de anlasildigi gibi Osman Gazi, sahsiyeti, anlayisi, hal ve hareketleriyle bütün islerin üstesinden gelmeyi becerebilen nadir sahsiyetlerdendir. Bunun içindir ki vefat edip idareyi oglu Orhan'a biraktigi zaman, babasinin kendisine biraktigi topragin dört mislini ogluna birakmistir. 1281'de Ertugrul Gazi'nin ogluna biraktigi miras 4800 km2'den fazla degildi. Insan, XVI. asirdaki Osmanli Devleti'ni düsündügü zaman bu rakamin üzerinde heyecanla titremekten kendini alamaz. Zira bu toprak parçasi, o muazzam devlet için çok basit ve küçük bir parçadan öteye bir mana tasimaz. Bu topraklar, Bilecik'in Sögüt ve Bozöyük kazalarini, Kütahya'nin Domaniç kazasini, yani en kuzeyindeki çikintiyi, Eskisehir'den Yarimca nahiyesini, yani Porsuk ile Sakarya arasindaki kismi, Eskisehir sehrini disarida birakip sehrin varoslarini yalayacak sekilde ihtiva ediyordu.
Osman Bey'in 1324'te biraktigi miras 16000 km2 olmustur. Stratejik fetihlerin hayatî ehemmiyeti bir yana, bu rakamdaki dikkate deger nokta, baba mirasinin 43 yil ugrasilarak üç veya üç buçuk misline çikarilmis olmasidir.
Osman Bey 1291'de Karacahisar'i alip Porsuk'a iyice güney sirtini dayamis, 1299'da Bilecik, Yarhisar ve Inegöl fethedilmis, 1302'de Koyunhisar ve 1301'de Yenisehir alinarak Marmara'ya 15, Iznik Gölü'ne 10 km. yaklasilmistir. 1308'de Lefke (Osmaneli), Gölpazari, Yenipazar, Geyve, Tarakli, Akyazi, bir müddet sonra da Hendek alinmis, Sakarya'nin bütün dogu kiyilari ele geçirilmistir. 1313'te Inegöl'ün kuzeybatisindaki Akhisar alinarak Inegöl-Yenisehir feth edilerek Gemlik Körfezi güney kiyilari, Kestel dahil Bursa'nin bütün varoslari Türklere geçmistir.
Onun siyasî dehasina isaret eden Hammer, isim benzerliginden yola çikarak Osman Gazi'yi, Allah elçisi Hz. Muhammed'in üçüncü halifesi Hz. Osman (24-35/644-656)'a benzeterek söyle der:
"Peygamberin üçüncü halifesi olan Osman'dan beri, Islâm kanunlarina bagli bulunan ülkelerin tahtlari üstünde bu isimle hiç bir hükümdar söhret kazanmamistir. Bu halifenin, fatih ve kanun koyucu sifaati ile kazandigi nurlu san ve söhret, yediyüz yil sonra, Osman adinin hatirlattigi gibi Ertugrul'un oglunda ve onun daha sonraki kusaklarinda yine parlak bir sekilde gözükecekti."
îleride daha genis bir sekilde temas edilecegi gibi o, devlet olmanin geregi olan kanunlarin yürürlüge konup uygulanmasinda, o dönem için devlet erkâni diyebilecegimiz arkadaçlan ile istisare ettikten sonra karara vanyordu. Nitekim Âsikpasazâde'nin ifadesine göre "Bâc-i bazar" denilen pazar vergisinin tarhi böyle bir istisareden sonra olmustur. Keza, o dönem ve daha sonraki asirlarda devrine göre fevkalade ileri bir düsüncenin mahsûlü olan "Dirlik" sistemi de yine onun tarafindan uygulanmaya konmustu. Toprak sisteminin önemli bir bölümünü meydana getiren timar, Osmanli toprak rejiminin temelini teskil eder. Zira bu cemiyette, iktisadî, ictimaî, askerî ve idarî teskilâtlarin tamami büyük ölçüde toprak ekonomisine dayanmaktadir. Toplum hayatinda en küçük vazife sahibinden, devletin basinda bulunan hükümdara varincaya kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar geçimini toprak gelirleri ile temin etmekteydiler. Bunun içindir ki Osman Gazi, feth ettigi yerleri silah arkadaslarina dirlik olarak verirken bununla ilgili bazi kanunlar da koyar. Nitekim bu konuda Âsikpasazâde'nin ifadesi ile o söyle der:
"Her kime kim bir timar virem âni sebebsiz elinden almayalar. Ve hem ol öldügü vakitte ogluna ve eger küçücük dahi olsa vireler. Hizmetkârlari sefer vakti olicak sefere varalar tâ ol sefere yarayincaya. Ve her kim kanun düzse Allah ondan razi olsun. Ve eger neslimden bir kisi bu kanundan gayri bir kanun koyacak olursa edenden ve ettirilenlerden Allah Teâlâ razi olmasin". Bu ifadelerden maddeler halinde su sonuçlari çikarmak mümkündür:
1- Hiç kimsenin timari sebepsiz olarak elinden alinamaz.
2- Timar sahibinin ölümü halinde timari ogluna intikal eder.
3- Sayet ogul küçükse, sefere gidecek yasa gelinceye kadar onun yerine hizmetkârlarinin sefere gitmesi gerekmektedir.
OSMAN BEY'IN SIYASI FAALIYETLERI
Daha önce de temas edildigi gibi, Ertugrul Bey'in vefatindan sonra, Kayi boyunun idaresini üstlenebilecek kudret ve vasifta görülen Osman Bey, 23 yaslarinda iken beyligin basina getirilir. Filhakika Osman Bey, babasinin son günlerinde de beylige vekâlet etmekte idi. Onun, beyligin basina getirilmesi, alti asirdan daha uzun bir süre yasayacak olan devlete "Osmanli" adinin verilmesine sebep oldu. Böylece Hammer'in de isaret ettigi gibi Islâm dünyasinda, UI. Halife olan Hz. Osman'dan sonra bir Osman daha tarih sahnesine çikiyordu.
Beyliginin ilk dönemlerinde Kastamonu Uc beylerinden Çobanogullari ile irtibati olan ve hatta bir bakima onlara bagli oldugu söylenen Osman Bey'in, Çobanogullarinin gazâ faaliyetlerini durdurmalari üzerine harekete geçip gazaya devam ettigi belirtilmektedir.
Osman Bey'in, Uc'larda gazâ faaliyetlerine baslayip liderligi eline geçirmesi, kudret ve nüfuzunun günden güne artmasina sebep oldu. Bununla beraber o, babasi Ertugrul Bey'in Rum tekfurlari ile iyi geçinme siyasetine itina gösteriyor, onlarla dostane münasebetleri devam ettirmek için azamî derecede gayret sarf ediyordu. Fakat bazi Rum tekfurlari onun güçlenmesinden kusku duyup rahatsiz olmaktaydi. Bu sebeple "Imdi bunlari bu vilayetten çikarmazsaniz veya kovmazsaniz ahir (son) pismanlik fayda vermez" gibi sözler söylüyorlardi. Bu tekfurlar içinde özellikle Inegöl tekfuru, komsu tekfurlara Osman Bey'in ileride kendileri için büyük bir tehlike olacagini bildiriyor ve Osman Bey'e bagli Türk kabilelerine bir takim zararlar vermekten geri kalmiyordu. Bunun üzerine Inegöl'ün zaptina karar veren Osman Bey, bir miktar kuvvet ile kaleyi almak için yola çikar. Inegöl tekfurunun Ermenibeli'nde pusu kurdugu ögrenilmesine ragmen Osman Bey, pusu kurmus ve gücü bilinen bu kuvvetli düsman ile çarpismaktan çekinmez. Bu çarpismada Osman Bey'in yegeni ve kardesi Saru Yatu'nun oglu Bay Koca sehid düser. Bu sehid, muharebe sahasina yakin olan ve adi geçen yerin alt taraflarinda Hamza Bey köyü arazisinde harap bir kervansaray yaninda defn edilir. Bu savastan birkaç gün sonra Inegöl'e yakin bir mesafedeki Kolaca kalesi basildi, ahalisi teslim oldu ve kale zapt edildi. Asikpasazâde'nin ifadesine göre hicretin 684. (1284) yilinda meydana gelen bu hadise, Osman Gazi'nin ilk fethidir. Bu olay, Inegöl tekfurunun Karacahisar tekfuru ile ittifakina sebep oldu. Bir müddet sonra Osman Bey, Domaniç civarinda Inegöl tekfuru ile yeniden karsilasir. Karacahisar tekfurunu da yanina alan Inegöl tekfuru bu sefer yenilmekten kurtulamadi. Osman Bey, bu muvaffakiyetten sonra Karacahisar'i feth etti. Bununla beraber Osman Bey'in kardesi San Yatu da bu savasta sehid düstü(1288). Saru Yatu'nun naasi, Sögüt'e getirilerek orada babasi Ertugrul'un türbesine defn edildi. Bu muharebe esnasinda Karacahisar beyinin en genç kardesi Latos (veya Kalanos) da öldürüldü.
Osman Bey, özellikle Karacahisar'in fethinden sonra siyasî bir sahsiyet kazanmis görünmektedir. Nitekim o, bu basarisindan dolayi Anadolu Selçuklu Sultani'nin kendisine gönderdigi hâkimiyet (beylik) sembollerini (alamet) alarak bir sancak beyi durumuna geldi.
Gerçekten, Selçuk hükümdari Giyasu'd-Din Mes'ud, umumî siyaseti cümlesinden olarak uc beylerini taltif ettigi sirada Osman Bey'e de bir ferman göndererek ona Sögüd'ü temlik etmis idi. Feridun Bey Münseati'nda belirtildigine göre Sögüd'ün temlik ve iktasini gösteren ferman 683 (1284) tarihini tasimaktadir. Keza 688 (1289) tarihini tasiyan ve Kara Balaban Çavus ile gönderilen ikinci ve daha kapsamli fermana göre artik o, Uc Beyi olmustur. Fermanla birlikte kendisine tug, alem, kiliç ve gümüs takimli at gibi hediyeler de gönderilmisti. Bu fermanda Sögüt ve Eskisehir'in ilhaki ile teskil olunan sancaga Osman Sah Bey'in tayin edildigi ve o siralarda Selçuklu hükümetince alinan mirî vergilerin tamamindan muaf oldugu bildirilerek söyle deniyordu:
"... Bir sancaklik yer itibariyle saadetimden müsarünileyhe taklid edüp verdim ve buyurdum ki, sol ki mukteday-i zat-i adalet simattir mesned-i emânet ve eyalette kemâl-i vekar ve sekine birle temekkün ve karar eyleyüp... mefhumun siâr ve disar edünüp serr-i zâlimi, mazlumdan def ve ates-i mezâlimi ruy-i zeminden ref etmesine cidd ve cühd gösterüp... fevaidinden behremend olmaga çalisip zaman-i hükümette vadi' (alçak) ve serifgani (zengin) ve fakir, alim ve cahil, karib ve baid (yakin ve uzak) müsafir ve mücavire cümleten yeksan bakup..."
Osman Bey, 691 (1291)'de Eskisehir civarinda bulunan Karacahisar'i aldiktan sonra Mudurnu taraflarinda bulunan Samsa Çavus ve kardesi Sulamis ile de görüserek bir plân hazirlar. Buna göre kendisi ile tesrik-i mesai etmis olan Harmankaya Rum Beyi Köse Mihal da olmak üzere Sakarya vadisindeki Sorkun (veya Sorgun köyü), Tarakli Yenicesi, Mudurnu ve Göynük taraflarina akinlar yaparlar.
Osman Bey'in, günden güne yeni topraklar elde edip basari kazanmasi, çevredeki Rum tekfurlarini oldukça tedirgin etmeye baslar. Bu sebeple bunlar, Osman Bey'i ortadan kaldirma çarelerini aramaya basladilar. Bununla beraber savas ve çatisma olmaksizin Mudurnu ve Göynük taraflarina yapilan akinlar üzerinden tam yedi sene geçti. Bu müddet esnasinda Osman Bey, kuvvetlerini iyi bir disiplinle yetistirmekten geri kalmiyordu. Böylece gün geçtikçe durumunu kuvvetlendiriyordu. Fakat civarda bulunan Bizans tekfurlarinin da ona karsi olan düsmanliklari artiyordu. O zamana kadar her sene asiretin kiymetli esyasini kendi kalesinde muhafaza etmekte olan Bilecik tekfuru bile Osman Bey'in düsmanlari arasina girip onlarin saflari arasinda yer almisti. Köse Mihal, kizinin dügünü esnasinda bu dügüne davet edilen Rum beylerini Osman Gazi ile baristirmak istedi ise de bunda muvaffak olamadi. Aksine onlar, Osman Bey'in dostu olan Köse Mihal'i de kendi taraflarina çekmek istediler. Bu arada da Osman Bey'e karsi bir suikast plani hazirladilar. Bu suikastin uygulanmasi için Yarhisar (Yenisehir ile Lefke yani Osmaneli arasinda) tekfurunun kizinin dügünü uygun bir firsatti.
Bilecik'in, Osman Gazi tarafindan fethi ile sonuçlanacak olan bu dügünde, zaman, mekan ve uygulama için uygun sartlarin bir araya gelmesi neticesinde bir suikast plâni hazirlandi. Buna göre Yarhisar tekfurunun kizi ile evlenecek olan Bilecik tekfuru dügününe Osman Beyi de davet eder. Suikast plâni da bu esnada gerçeklestirilecektir. Fakat Osman Bey'i dügüne dâvete gelmis olan Harmankaya Rum Bey'i Mihal, Osman Bey'i durumdan haberdar etmis ve kendisi için hazirlanan suikasti bütün teferruatiyla ona anlatmisti. Bunun üzerine dâveti kabul eden Osman Bey, karsi tedbir aldi. Bu gaye ile Osman Bey, dügün hediyesi olarak bir sürü kuzu gönderiyor, dügünü müteakib bütün kabilenin yaylaya çikmak zorunda bulundugunu ve eskiden beri oldugu gibi kabilenin bütün kiymetli esyasinin yasli kadinlar vâsitasi ile kaleye gönderilmesine müsaade edilmesini taleb ediyordu.* Bilecik tekfuru, güzel bir firsat yakaladigini hesaplayarak buna memnun olmus ve dügün yeri olarak kararlastirilan Bilecik'e birkaç saat mesafedeki Çakir Pinari denilen yere gitmisti. Osman Bey ise asiretin agir ve kiymetli esyasi yerine atlara silah yükleyip 40 kadar yigit ve seçkin gaziyi de kadin kiyafetine sokarak Bilecik'e gönderdi. Bu gaziler, dügün münasebetiyle bos kalip ihmal edilecek olan kaleyi zapt edeceklerdi. Gerçekten de bu karsi plana göre tam zamaninda hareket edip Bilecik kalesini kolaylikla ele geçirdiler. Gazilerinin basarisindan haberdar olan Osman Bey de yanindaki diger gazilerle birlikte Kaldirik (Âsikpasazâde'ye göre "Kildirik" s. 16) Derbendi denilen yerde dügünden dönen Bilecik tekfuruna pusu kurdu ve onu hezimete ugratti. Bu esnada tekfur ve maiyeti de dahil olmak üzere dügün halkinin çogu öldürüldü. Osman Bey, sabaha karsi Yarhisar üzerine yürüdü. Yapilan ani bir baskinla kale kusatilip feth olundu. Halkin büyük bir kismi da esir alindi. Geline ait esya ganimet olarak alindi. Daha sonra Bilecik'e dönüldü. Osman Bey, Bilecik ve Yarhisar'in fethinin dogurdugu saskinlik ve düsmanin psikolojik durumunun bozulmasindan istifade için derhal Turgut Alp'i bir miktar süvari kuvveti ile Inegöl üzerine gönderdi. Kaleyi kusatma altina alan Turgut Alp, harp yapmak suretiyle burayi ele geçirmeye muvaffak oldu. Kalenin tekfuru ile ganimetleri Osman Gazi'ye getirdi. Osman Bey, bu vak'alarda elde edilen ganimet ile esirlerden, gelin ve ona ait esyanin disinda kalani tamamiyle gazilere dagitti. Nilüfer adindaki gelini de bu hadiselerde pek çok yararligi görülen oglu Orhan'la evlenirdi. Bilahere bundan Murad Han Gazi ile Süleyman Pasa dünyaya geleceklerdir.
Asikpasazâde, Osman Gazi'nin, oglu Orhan'la evlendirdigi Nilüfer ve dügün hakkinda su bilgileri verir:
"Osman Gazi, onu oglu Orhan Gazi'ye verdi kim Ülüfer Hatun'dur. (Lolofira, Lülüfer=Nilüfer) Orhan Gazi ol demde yigit olmustu. Ve bir oglu dahi vardi kim onu göç üzerinde koyup dururdu. Bu dört pare hisarlari yerine mukarrer ettiler. Elhasil Osman Gazi dügün eyleyip Nilüfer Hatun'u oglu Orhan Gazi'ye vermek ister. Ve hem öyle etti. Ülüfer (=Nilüfer) Hatun oldur ki, Kaplica kapisina yakin yerde Bursa hisari dibinde tekyesi var. Nilüfer suyu köprüsünü ol hatun yapti. Ve o suya Nilüfer deyü ad verdiler. Ve hem Murad Han Gazi ve Süleyman Pasa dahi onun ogludur. Ikisinin dahi atasi Orhan Gazi'dir. Ol hatun vefat edince Orhan Gazi ile defn ettiler."
Miladî 1299 senesinde meydana gelen bu üç fetihten itibaren Osman Bey'in gücü daha ziyade artmisti. O, yeni fetih haberlerini bildirmek ve alinan ganimetten takdim etmek üzere Anadolu Selçuklu Sultani'na bir adam göndermek üzereyken, Sultan UI. Alaeddin Keykûbad'in, Ilhanli hükümdari Gazan Han kuvvetleri tarafindan esir alinip Iran'a götürüldügünü ögrenir. Bu durumda ona hediye takdimine gerek kalmamis oluyordu. Bununla beraber, müstevli Ilhanli kuvvetlerinin Osman Bey'in Uc Beyligi'ne zarar verme ihtimaline karsi asiret ve oymagin savunma isine önem verdi. Bunun için tedbirler aldi. Su kadar var ki, Osman Bey, Selçuklu Sultani UI. Alaeddin Keykûbad'in yoklugunun meydana getirdigi bassizlik ve serbestlik üzerine, daha rahat hareket etme imkânini da buldu. Bu sebeple, ipekçilik, dokuma ve demir madenleri ile meshur olan Bilecik'in merkez olmasi düsünülmeye baslandi. Gerçekten buranin alinmasi büyük bir basari oldugundan Osman Bey, fetih faaliyetlerine devam etmek üzere Uc Beyligi merkezini buraya nakl eder. Osman Bey, merkezini buraya nakl etmekle birlikte Selçuklulara olan bagliligini da devam ettiriyordu. Hoca Saadeddin Efendi, Osman Gazi'nin, Selçuklulara olan bagliligindan bahs ederken, Selçuklularin, Mogollar karsisindaki zaafini firsat bilen çevredeki diger bazi beylerin nasil bagimsizlik sevdalarina düstüklerini anlatarak söyle der: "Selçuklu Devleti, Mogollara yenilince Selçuklularin parlakligi gitmis (yildizi sönmüs), ülke Mogollarin eline geçmisti. Selçuk hanedaninin elinde çok az yetki kalmisti. Bu hanedanin, nimetlerle besledikleri çevredeki beyler, artik onlara boyun egmez hale geldiler. Bunlardan her biri bagimsizlik sevdasma düserek güçleri yettigince ülkelere sahip olmaya basladilar. Ama Osman Gazi'nin dostlugu geçici olmayip, bu hakikatsizlerin tuttuklari yola gitmekten kaçinmis, geçmis hukuku saymis, gücü ve kudreti ölçüsünde Selçuklu topraklarini korumus, cihad sancagini dikip ülkeler feth etmekle düsman gözünde ürkülecek, savas meydanlarinda korkulacak bir kisi olmustu."
Firhakika gerek Osman, gerekse ondan sonra gelen halefleri, öyle manevî bir disipline bagli idiler ki, Selçuklu hatirasini onlarin bütün hareketlerinde görmek mümkündü. Bu sebeple Selçuklularin tabiî varisi olan Osmanli Beyligi, çikis ve yükselis devirlerinin dinamizmi içinde yer alan bu terbiye ve anlayisa aktif bir örnek teskil etmistir. Nitekim Osman Bey, kendisine yurt ve istiklâl tanimak zorunda bulunan Sultan'a karsi, o, saltanat ve hayattan çekilinceye kadar siyasî istiklâlini ilân etmemekle, edep ve irfani, sahsî ve nazarî kaliplar halinde birakmayip devlet bünyesinde de ifade bulan bir anlayis olarak cemiyete mal etmistir.
Gerçekten de Selçuklu Sultani Alaeddin Keykûbad tarafindan bagimsizlik nisanesi olarak davul, sancak vs. gönderildigi zaman, Osman Bey'in, çalinan nevbeti ayakta dinlemis olmasi, Osmanlilarda önemli bir gelenek (an'ane) haline gelerek ikiyüz sene muhafaza edilmistir. Binaenaleyh Osmanli Padisahlari, bes vakit namaz esnasinda mehterhane çalindigi zaman onu ayakta dinlemislerdir. Bu gelenek 210 sene devam ettikten sonra Fâtih Sultan Mehmed tarafindan kaldirildi.
OSMAN GAZI'NIN BAGIMSIZLIK KAZANMASI
699 (1299) yili gerek Osman Gazi, gerekse genç ve yeni devlet için birçok bakimdan önemli bir yil olmustu. Fetihler ve meydana gelen bazi olaylar, Osman Bey'in önemli kararlar almasini gerektiriyordu. Bu bakimdan tarihler onun bu yilda bagimsizligini ilân ettigini ve artik "Han" olarak halki etrafina toplayip devlet müesseselerini islettigini anlatirlar.
Osman Bey'in, yürüttügü gaza hareketlerinde büyük basarilar elde etmesi, Anadolu'nun diger bölgelerindeki gazilerin de gelip etrafinda toplanmalarina sebep olmustu. Selçuklu Sultani'nin ugradigi agir muamele karsisinda Selçuklu emir ve askerleri dagilip baska yerlere gitmek zorunda kalmislardi. Bunlardan büyük bir kismi ve bilhassa kiliç erleri, Bizans'a karsi cihad ve gaza isi ile mesgul olup onlara galebe çalan Osman Bey'in bulundugu yere yönelerek onun yanina geldiler. Ayrica Selçuklu ve Beyliklerin topraklarinda göçebe bir hayat yasayip Mogollara tabi olmak istemeyen Türkmen asiretleri de beyleri ile birlikte Osman Bey'in ülkesinde yasamaya ragbet ediyorlardi. Beri taraftan Selçuklu devletinin ugradigi zaaftan dolayi bulunduklari yeri ve hizmetleri terk ederek bassiz kalan bir kisim Selçuklu ümerasi da kendilerine bir bas ve siginilacak bir yer ariyorlardi. Bunun için de en müsait yer, Osman Bey'in topraklan idi. Böylece buralarda hizmet ve is imkâni da bulacaklardi. Bu sebeple onlar da Osman Bey'in çevresinde yavas yavas toplanmaya basladilar. Böylece hududlardaki Türkmenler ile Mogollardan kaçip Uc'a gelen Türkler, Osman Bey'in mintikasina gelerek onun daha da kuvvetlenmesine yardimci olmuslardi.
Selçuklu Devleti'nin hududlarinda ortaya çikan Uc beylikleri ve bilhassa garptakiler, Mogol (Ilhanli) Devleti'nin istilasina maruz kalmaktan endise ediyor ve Sultan'in esir olarak Iran'a götürülmesinden sonra Selçuklu Devleti'nin artik sona erdigine kani bulunuyorlardi. Osman Bey'in reislik yaptigi asiret ve oymaklar, bu durum karsisinda hükümdarligin mesru olarak Kayi Han evladina düsecegini, bu sebeple Osman Gazi'nin emâret ve riyasete (emirlik ve reislik) getirilmeye hak kazandigini söylüyorlardi. Nihayet oymak beyleri, Türkmen kabilelerinin reisleri ve Selçuklu Devleti bölgesinden gelen muhacirler (göçmen) toplanip:
"Mogol istilasi Selçuklu memleketlerinde karar kilmis ve devam etmektedir. Artik Selçuklu devleti münkarizdir. Düsmanlari kuvvetlidir. Hâlen Selçuklu Sultanlarindan hiç birisi Ilhanli Devleti'nin elinden mülkü geri almaga gelmedi. Buna muktedir degillerdir. Bu uc memleketlerin korunmasi ve himayesi ise kuvvet, kudret, iktidar ve liyakat sahibi bir sultanin istiklâl ile hareket etmesini zaruri kiliyor, böylece düsmanlarin ve zalimlerin bu taraflara müdahalesi önlenebilir. Türkmen boy ve kavimleri arasinda haseb ve neseb, iyi ahlâk, secaat ve semahat ile buna layik olan Osman Bey'dir. O, hem Kayilardan semahat ile buna layik olan Osman Bey'dir. O, hem Kayilardandir, hem de dindar ve müslümandir" deyip onu basa geçirdiler. Osman Bey de bu umumi arzuya uydu ve karari kabul etti. Ona baglilik merasimi Oguz han töresine göre yapildi. Herkes Osman Bey'in önünde diz çöktü. Bu ona itaatin bir delili idi. Iste Osmanli Devleti'nin istiklâli bu hadise ile (1299) basladi. Bu merasim ile Osman Bey, fiilen ve hukuken devlet reisi olarak padisah olmustu. Bu durum her tarafa da böylece bildirilmisti.
Osman Bey, istiklâlini ilandan sonra büyük bir dikkatle Mogollarin hareketlerini gözetlemeye basladi. Kendisi de dahil olmak üzere müstakil veya yari müstakil uc beyleri, bagli bulunduklari Selçuklu Sultanligi'nin hayatina son veren Ilhanli Devleti tarafindan kendileri hakkinda nasil bir hareket takib edilecegini beklemeye basladilar. Bununla beraber bu zaman zarfinda Osman Gazi'nin, bu yeni devletinin dinî, hukukî, sosyal ekonomik vs. gibi müesseselerini tanzim etmesi ve bunun için gerekli tedbirleri almasi tabiî idi. Âsikpasazâde bu konuda söyle der:
"Karacahisar'i alinca sehrin evleri bos kaldi. Germiyan vilayetinden ve baska yerlerden bir hayli adamlar geldi. Osman Gazi'den evler istediler. Osman Gazi de verdi. Kisa bir zaman içinde mamur oldu. Birçok kiliseyi de mescid yaptilar. Pazar da kurdular. Halk toplanip "Cuma namazi kilalim ve bir kadi isteyelim" dedi. Dursun Fakih denilen aziz bir kisi vardi. O, halka imamlik ederdi. Durumlarini ona söylediler. O da gelip Osman Gazi'nin kayinatasi Edebali'ya söyledi. Daha söz bitmeden Osman Gazi geldi. Sorup muradlarini ögrendi. "Size ne lazimsa onu yapin" dedi. Dursun Fakih "Hanim! Sultan'dan izin gerektir" der. Osman Gazi: "Bu sehri kendi kilicimla aldim. Bunda Sultan'in ne dahli var ki ondan izin alayim? Ona sultanlik veren Allah, bana da hanlik verdi. Eger minneti su sancak ise ben kendim dahi sancak kaldirip kâfirlerle ugrastim. Eger o, ben Selçuk hanedanindanim derse ben de Gök Alp neslindenim. Eger bu vilayete (ülkeye) ben onlardan önce geldim derse, Süleymansah dedem de ondan evvel geldi."
Halk razi oldu kadiligi ve hatipligi Dursun Fakih'e verdi. Cuma hutbesi ilk önce Karacahisar'da okundu. Bunun tarihi hicretin 699 (1300)'unda vaki oldu.
Nesrî, Osman Gazi'nin istiklâli ve Selçuklu Sultani Alaeddin'den kendisine gönderilen hükümranlik nisaneleri hakkinda söyle der:
"Hülasa Osman'a davul ve bayrak gelince, o da ganimet malindan 1/5 (beste bir)'ini ayirarak hadsiz (hesapsiz) hediyeler ve nihayetsiz armaganlarla (birlikte) Konya'ya giderek, bu sultan U. Alaeddin'le bulusmak, rizasini alarak veliahdi olmak amacini güttü. Zira, bu Feramürz oglu Alaeddin Keykûbad'in oglu yoktu. O, Osman'i hemen (hemen) oglu yerinde görerek (ona) davul, bayrak (alem) ve kiliç göndermisti.
Osman Gazi de Sultan Alaeddin zamaninda her ne kadar bir nevi istiklâl bulmussa da lakin edebe riayet ederek, hutbeyi ve sikkeyi yine sultan adina kilmisti.
Sultan Osman, nezdine gitmek hazirliklarini yaptigi sirada, Sultan Alaeddin'in öteki dünyaya intikal ettigi (öldügü), oglu kalmadigi için yerine veziri Sâhib'in geçtigi haberi geldi. Osman bunu isitince "hüküm yüce ve ulu Allah'indir" diyerek derhal buyurdu: Dursun Fakih'i Karacahisar'a hem kadi hem de hatip yaptilar. Zira bu Dursun Fakih bir aziz kisi idi. Halka imamlik ederdi. Edebali ile de tanisikligi vardi.
Karacahisar'a da Germiyan'dan ve baska yerlerden hayli Müslümanlar gelmis, senlenmisti. Osman Gazi adina okunan ilk hutbe, Karacahisar'da okundu. Bazilari, "Sultan Alaeddin"den davul ve bayrak gelmesi, Bilecik'in feth edilmesinden nice yillar öncedir. Karacahisar alindigi vakit, Akdemirle gönderdi" dediler.
Daha önce de temas edildigi gibi Osman Gazi, Selçuklu sultanina bagli kalmis, onun gönderdigi hükümranlik nisânelerini almakla birlikte ona karsi saygisizlik mânâsina gelebilecek bir harekete tevessül etmekten kaçinmisti. Hatta, elde ettigi ganimetlerin beste birini ona göndermekle, onu devletin yegane reisi olarak tanidigini ve Islâm hukuk anlayisina göre "Beytü'l-mal" hakki olan bu miktarin, yerine sarf edilmek üzere onun hazinesine göndermisti. Gerçekten, Feridun Bey'in Münseâtinda da belirtildigi gibi Selçuklu Sultani Alaeddin b. Feramürz'dan mensurla birlikte kendisine gönderilen davul, sancak, kiliç gibi hükümranlik alhameti olarak kabul edilen bu esyanin gönderilme tarihi hicretin 688. (M. 1289) senesidir.
Osman Gazi, bagimsizligini (istiklalini) ilân edip kendisi adina hüküm verecek olan kadi ve yine kendi adina hutbe okuyacak hatib tayin ettikten sonra, devlet olmanin gerektirecegi yeni kanun, nizam ve sistemleri yürürlüge koyup yerlestirmek zorunda idi. Bütün bunlarin yapilmasinda çevresindeki arkadaslarinin görüslerinden de istifade ediyordu. Nitekim Osmanli döneminin ilk vergisi diye kabul edebilecegimiz bâc ile ilgili kanunu yürürlüge koyarken sadece kendi çevresinin degil, baska beyliklerin vatandaslarindan olan insanlarin fikir ve uygulamasini da dikkate almisti. Keza onun hükümranliginin taninmasi da bu sekilde olmustu. Bu konuda en eski kaynaklardan biri olan Âsikpasazâde söyle der:
"Kadi ve Sübasi konuldu. Halk kanun ister oldu. Germiyan'dan birisi geldi. "Bu pazarin bâcini (vergisini) bana satin" dedi. Halk, "Han'a git" diye cevap verdi. O kisi hana varip sözünü söyledi. Osman Gazi sordu: "Bâc nedir?" Adam dedi ki: "Pazara ne gelse ben ondan para alirim." Osman Gazi: "Senin bu pazara gelenlerde alacagin mi var ki akça istersin?" dedi. O adam: "Hânim! Bu töredir. Bütün vilayetlerde vardir ki padisah olanlar alir" dedi. Osman Gazi: "Tanri mi buyurdu yoksa beyler kendileri mi yapti?" diye sordu. O adam: "Töredir hânim, ezelden kalmistir." dedi. Osman gazi çok kizdi: "Bir kisinin kazandigi, baskasinin olur mu? Onun mülkünde (malinda) benim ne dahlim var ki ondan akça alayim. Bre kisi, var git artik bana bu sözü söyleme. Sana ziyanim dokunur." dedi.
Bunun üzerine halk dedi ki: "Hânim! Bu, pazar beylerine âdettir ki, bir nesnecik vereler." Osman Gazi: "Mâdem ki siz öyle diyorsunuz öyleyse pazara bir yük getirip satan herkes iki akça versin. Satamayan ise bir sey vermesin. Kim bu kanunu bozarsa Allah onun dinini de dünyasini da bozsun" dedi.
Görüldügü gibi dönemin ekonomik ve sosyal sartlarina göre devlet ile idare için önemli bir gelir kaynagi olan ve "Bâc-i bazar" denilen vergi, bir Germiyanli'nin teklifi üzerine kabul edilmistir. Bu teklifin kabulünde Osman Gazi'nin yakin arkadaslari da tesirli olmus görünmektedirler. Osman Gazi'nin uygulamaya koydugu kanunlardan biri de daha önce temas edildigi gibi timarla ilgilidir. Savasa istirak karsiligi (daha sonra genellikle eskinci timari) olarak verilen timarlarin sahipleri sefer aninda harbe gitmek zorunda idiler.
Osman Gazi, biraz önce belirtilen kanunlari uygulamaya koyduktan sonra eskiden beri Oguzlarin âdeti üzere elde edilmis olan yerleri kardes, ogul ve silah arkadaslarina dirlik olarak verdi. Bu cümleden olarak Karacahisar sancagi ki ona Inönü derler oglu Orhan Bey'e verdi. Sübasiligini kardesi Gündüz'e verdi. Yarhisar'i Hasan Alp'a verdi ki bu da yarar bir yoldasti ve kendileri ile birlikte gelmisti. Inegöl mintikasini Turgut Alp'a verdi. Simdi dahi o azizin adi anilir. Inegöl yöresinde köyleri var ki ona "Turguteli" derler. Kayin atasi Seyh Edebali'ya Bilecik ösür ve resimlerini (vergi) verdi. Hanimini Bilecikte babasi ile birlikte birakti. Kendisi Yenisehir'e giderek gazilere ev yapiverdi.
Bu uygulama ile Seyh Edebali, hem beylik ailesine nezaret ediyor, hem de Bilecik kalesine hakim oluyordu.
Hoca Saadeddin Efendi, Osman Gazi'nin dirlik olarak verdigi yerler hakkinda su bilgileri verir:
"Osman Gazi 701 (1301-1302) tarihinde hükmü altinda bulunan bel-delere keremli çocuklarini ve güzel yaradilisli beylerini tayin etti. Sultanönü demekle meshur olan Karacahisar sancagini Orhan Gazi'ye verdi. Eskisehir'i Gündüz Alp'a, Inönü kalesini Aygud Alp'a, Yarhisar'i Hasan Alp'a ve Inegöl'ü Turgud Alp'a verdi. Ogullarindan yigit Alaeddin Pasa'yi keremli ve faziletli annesi ile birlikte Bilecik'te Seyh Edebali'nin yaninda biraktigi gibi, bu sehrin gelirini de seyhin harcamalarina ve çevresindeki fakirlerin ihtiyaçlarina sarf edilmek üzere ayirdi. Devleti için Yenisehir'i merkez ve adaletin duragi edinerek askerlere konaklar yaptirip mescid ve hamamlar insa ettirmeye yöneldi."
Görüldügü gibi, Bilecik kalesini ailesinin ikamet mahalli olarak seçen Osman Gazi, Beyligini bes idare bölgesine ayirdi. Bunlari, savaslarda yararliliklari görülenler ile güvendigi kimselere tevcih etti. Bu arada Iznik üzerine yapilabilecek bir harekatin tertip ve tanziminde elverisli bir konumda bulunan Yenisehir'i de hükümet merkezi olarak seçti.
Gaza faaliyetlerine devam edip ülkesini genisletmek isteyen Osman Gazi'nin akinlari, bir müddet sonra Köprühisar'a yöneltildi. Köprühisar'in çevresi yagmalanmakla birlikte kale zapt edilemedi. Içerdekiler mahsur kaldi. Bu esnada (1302) söyle bir hadiseden bahsedilir: Osman Gazi, fethini lüzumlu gördügü Köprühisar üzerine hareket etme tesebbüsüne geçecegi ve bu hususta gaziler ile beylerin de ayni fikirde olmalarina ragmen amcasi Dündar Bey'in, seferin aleyhinde bulundugu görülür. Dündar Bey, Köprühisar'inin alinmasi bir taraftan Germiyanogullarinin, öbür taraftan da Rum tekfurlarinin düsmanligini celb edecegini söyler. Bu görüsünde de israr edip harbe mani olmak ister. Osman Bey, kuvvetleri arasinda bozgunluk ve tefrika çikarmaya sebep olacak bu hareket karsisinda, rivayete göre aniden sinirlenerek amcasini okla öldürür. Nesri'nin bu kaydini mubalagali ve hatali bulanlar, Osman Gazi'nin ihtiyar amcasina karsi böyle bir hareketine mani bulunamayacagini ileri sürenler de vardir. Nihayet Osman Bey, Yenisehir ovasinda topladigi kuvvetlerini alarak Köprühisar'a gelir. Halka sulh (harb etmeksizin, baris) yolu ile teslim olmasini teklif eder. Bu teklifin kabul edilmemesi üzerine muhasara ve cenk baslar. Osman Bey, fethi çabuklastirmak için askerlerine yagmaya müsaade ettigini bildirir. Bunun üzerine yapilan kuvvetli bir hücumla kale feth olunur. Çok siddetli bir çarpisma olmasina ragmen halkin hayatina dokunulmaz.
Daha önce de Osman Bey'in bagimsizlik hareketinden bahs edilirken temas edildigi gibi bu esnada Ilhanli hükümdari Gazan Mahmud Han, Misir'daki Memlûk Devleti'ne karsi hareket ile Haleb'e gelmis, bilahare seferin ikmalini emîrlerinden Çoban Bey'e havale edip Tebriz'e dönmüstü. Fakat Anadolu beylerini de onun maiyetinde bulunmaya memur etmisti. Ilhanli hükümdarindan gelen bu neviden emirlere itaat, kendi ülkelerinde yari müstakil ve civardaki Bizanslilar ile harp ve sulh etmek haklarina sahip Anadolu beyleri için bir vecibe kabul ediliyordu. Osman Bey de Köprühisar fethinden döndügü zaman bu emri almisti. Bunun üzerine oglu Savci Bey'i bir miktar askerle gönderdi ise de kisin siddetli ve yollarin kapali olmasindan dolayi bu askerî birlik geri döndü. Böylece Ilhanli hükümdarinin emri de yerine getirilmis oldu.
Osman Bey'in, Rum tekfurlarina karsi basari ile yürüttügü gaza harekati, Anadolu'daki diger gazilerin gelip etrafinda toplanmalarina sebep oldu. Osman Gazi, 1303 senesinde Yenisehir'den Iznik üzerine hareket etti. Yolu üzerindeki Marmara'ya gelince buranin tekfuru itaat edip el öptü. Bunun üzerine Osman Gazi de kendisini yerinde birakti. Halkin evlerine ve mallarina dokunulmadi. Bu savaslarin sonunda yurduna dönen Osman Gazi, dinlenmek üzere bir müddet bekledikten sonra Iznik üzerine yürümüstü. Harekattan haberdar olan bazi köylerin halki, Iznik kalesine siginmisti. Bir taraftan Iznik muhasara edilirken, diger taraftan da akincilar çevre köylere akinlarda bulunuyordu. Böylece gerek Iznik, gerekse çevresi sikistirilmis oluyordu. Bununla beraber çok müstahkem ve muhafizlari da kalabalik olan bu mühim kalenin zapti pek kolay görünmüyordu. Bunun için uzun bir müddet ugrasmak gerekiyordu. Muhasaranin kaldirilmasina karar verilmekle beraber, Iznik'in devamli sekilde tazyik ve baski altinda tutulmasini temin maksadiyla güneyindeki dagin etegine bir kale insa olundu. Içine levazim ve mühimmat konulan bu kalenin dizdarligi Taz Ali adinda gazi bir yigide havale edildi. Burasi Iznik'in fethinden sonra yikilmis fakat harabesi XVI. asra kadar ayakta kalmistir.
Osman Bey, Iznik kusatmasindan döndükten sonra bir müddet hareketsiz kalir. Bunun sebebini Gazan Mahmud Han'in yerine Ilhanli hükümdarligina geçen Olcaytu Muhammed Hudabende Han'in, Anadolu beylikleri hakkinda takib edecegi siyasetin gelismesinde aramak lazimdir. Zira o dönemde,
Karamanogullari beyligi Ilhanlilar tarafindan siddetle cezalandirilmisti. Mamafih bu sükûnet hali, Bursa tekfurunun reisligi altinda bir ittifakin kuruldugunun duyulmasindan sonra bozulacakti.
Toplam 611113 ziyaretçi (1090449 klik) kişi burdaydı!